12 Aralık 2012 Çarşamba

Zikir Nedir - Zikir Nasıl Yapılır - Zikir Yapmak

Zikir Nedir - Zikir Nasıl Yapılır - Zikir Yapmak



Cenab-ı Hakk zikredenleri hidayete erdirir.Nitekim şu ayet-i kerimede “Allahü Teala’yı zikredin sizi hidayete erdirdiği için.” (Bakara:197) buyurulmuştur.



Yani zikrinizle ulaştığınız mertebelere kadar sizi hidayete erdirdiği yol gösterdiği için “zikrediniz” Demektir.Bir anlamda da “mertebenize göre zikrediniz” buyurulmaktadır.

 Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve selem efendimiz de zikir konusunda:



“Benim ve benden önce gelen nebiler söyledikleri en değerli (zikir) söz “La ilahe illallah”tır.

Buyuruyor.Açık cehri zikir olsun gizli (hafi) zikir olsun her zikrin özel bir mertebesi vardır.Allahü Teala kullarını önce dilin zikrine sonra nefsin zikrine sonra kalbin zikrine sonra ruhun zikrine sonra sırrın zikrine sonra hafi nin zikrine sonra ahfanın zikri ulaştırır.



Zikr-i lisan (dilden yapılan zikir) kalbden yapılan gibidir.Çünkü dil kalbin tercümanıdır ve zikretmeyi unutan kalbe bu vazifesini hatırlatır.

Zikr-i nefs  (nefsin zikri) harfsiz sessiz yapılan ve yalnız batında içten hiss ve hareketle duyulan zikirdir.



Zikr-i kalb (kalbin zikri) celal ve cemal sıfatlarının tecelliyatının kalbin özünde duyulmasını sağlar

Zikr-i ruh (ruhun zikri) sıfatların tecellisinden meydana gelen nurların müşahedesini sağlar.



Zikr-i Sırr (sırrın zikri) esrar-ı ilahiyye’nin mükaşefesini sağlar.

Zikr-i Hafi (gizlinin zikri) makam-ı sıdk ta Zat-ı Ahadiyyetin cemali’nin nurunun muayenesini (kalp ve ruh gözüyle görüp ilahi tecellilere temaşa etmeyi) sağlar.



Zikr-i ahfa’l-hafi (Ahfal hafi gizlinin gizlisi nin zikri) ile de Hakk’ın Hakka’l yakinlik hakikatine nazar edebilmek mertebesine erişilir.Bu makama ulaşan Allahü Teala’dan başka bir şey göremez olur.Aşağıdaki ayet-i kerimede buyurulduğu gibi :



“O gizli ve en gizli olanları bilir.” (Ta-ha :7)



Bu mertebe mertebelerin en yükseği derecelerin ve ilimlerin sonudur.Orada bir başka tür ruhta vardır.Bütün ruhların en latifi olan bu ruh tıfl el-meani (manaların çocuğu) denilen ve bahsedilen kademelerle kulu Allah’a çağıran en latif davetçidir.



Bu derece ile ilgili olarak şöyle denilmiştir.”bu makam Allah’ın hass kullarına ihsan ettiği bir makamdır”Mü’min suresi 15.ayet-i kerimede de buna işaret edilmiştir.



“Kullarından dilediğine kendi emrinden ruh ilka eder.(üfler)”



Bu ruh mertebesine erişen bir arif-i billah kudret alemi ile müşerref olur hakikat sırlarını müşahede eder ve Allah’tan başka hiçbir şeye asla iltifat etmez.




Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve selem efendimiz bu manada şöyle buyurmuşlardır.



“Allahü Teala dünya ehline Ahiret’i haram kılmış Ahiret ehline dünyayı haram kılmış Allah ehline ise ikisinide haram kılmıştır.”



Cenab-ı Hakk’a vüsul (ulaşmanın) yolu şeriat-ı Ahmediyye ahkamına sırat-ı müstakim üzere gece-gündüz uymaktır.(İslam şeriatını Kur’an hükümlerini dosdoğru yol üzerinde kesintisiz uygulamaktır



Derecelerin sonuna ulaşmak isteyen taliblere de devamlı zikir farzdır.



Nitekim ayet-i kerimelerde şöyle buyuruluyor.



“… Allah’ı ayakta,otururken,yanlarına uzanık olarak zikredenler….” (Nisa:103-Ali İmran:191)



Yani ayakta ikenden murad gündüz otururkenden murad gece yanlarına uzanık ikenden murad ise uyku, darlık, genişlik, sağlık ,hastalık, zenginlik ,fakirlik gibi hallerdir.(Allahu alem)

free web counter for craigslist
Web Traffic Count

11 Aralık 2012 Salı

Cennetlerin İsimleri Sayıları - Kaç Tane Cennet vardır


Cennetlerin İsimleri Sayıları  - Kaç Tane Cennet vardır

Burada, SURET-İ MUHAMMEDİYE’NİN ikinci kısmı anlatılacaktır..
Bu, o kısımdır ki; Allah-u Taâlâ oraya: Mennan ismi ile tecelli eylemiştir..
Ve.. Bu tecelli sonunda, cennet çeşitlerini yaratmıştır…
Daha sonra, o cennetlere: Lâtif ismi ile tecelli eyleyince, orasını katında
şeref bulmaya, ikram bulmaya lâyık olan herkese mahal kıldı..
Bilesin ki..
Cennetler, umumiyetle sekiz tabakadır..
Onların her tabakasında, çok cennetler vardır..
Ve.. her cennetin de, nice dereceleri vardır ki; hadde hesaba gelmez.. Şöyle ki:

1 –  SELAM CENNETİ, yada MÜCAZAT  CENNETİ..
Adı da verilmiştir..
Allah-u Taâlâ, bu cennetin kapısını, salih amellerden yarattı..
O cennette, oranın ehline:  Hasib ismi ile tecelli eyledi..
Böylece orası, sırf amellerin karşılığı oldu..
Resulullah S.A. efendimiz:
–  “Hiç kimse, ameli ile cennete giremez..”
Buyurması ile, mevhibeler cennetini murad etmiştir..
Mücazat cenneti murad edilmemiştir..
Nitekim bu cennet ehli için; Allah-u Taâlâ şöyle buyurdu:
–  “İnsanlar için, yalnız çalışması karşılığı vardır..
Çalışmanın karşılığı yakında görülecektir.. Sonra.. en bol tarafından
mükafatı verilecektir..   ( 53 / 39-41 )
Hülâsa: Bu cennete, ancak salih amellerle girilir.. başka yolu yoktur..
Bir kimsenin, salih ameli yoksa, buraya girişi de yoktur..
Ayrıca bu cennete:
–  Y ü s r a..
Adı da verilir..
Bu manayı da şu âyetten anlıyoruz:
–  “Bir kimse, sadakasını verir, kendini korursa, ayrıca:
Hüsnayı doğrularsa.. YÜSRA’yı ona nasib ederiz..”   ( 92 / 5-7 )
Hali anlatıldığı gibi olan kimsenin, sözü edilen cennete girmesi pek az
salih amele bağlıdır.
Bu ise.. Allah’ın kolaylık nasib ettiği herkese nasib olur..



2 –  HULD CENNETİ, yada MEKASİB CENNETİ
Adı da verilmiştir..
Mücazat cenneti ile,  MEKASİB cenneti arasındaki fark şudur:
Mücazat cenneti ameller kadar olur.. Ve amellere karşılık ihsan edilir..
MEKASİB cenneti ise.. Sırf kazançtır.. Zira o:
Akidelerin, Allah’a karşı beslenen güzel zanların bir sonucudur..
Bu bedenle yapılan amellere karşılık verilen hiçbir mükâfat orada yoktur..
Allah-u Taâlâ, bu cennet ehline: BEDİ ismi ile tecelli eder..
Bu tecelli sonunda güzel akide sahiplerine umulmadık haller zuhur eder..
Hepsi orada ilâhî bedaat olarak meydana gelir..
Bu cennetin kapısı: İtikadlar, Allah’a zanlar ve ümidden yaratılmıştır..
Bu cennete anlatılan huylardan birine sahib olanlardan başkası giremez..
Bir kimsede, bu huylardan bir huy yoksa.. oraya giremez..
Bu cennetin adına:
–  MAKASİB  CENNETİ..
Deniyor..  Yâni: Kazanç cenneti.. Zira bunun zıddı: Yutulmaktır..Hüsrandır.
Bu hüsran ise.. Allah’a karşı beslenen düşük vasıflı zannın
bir sonucudur..
Bu mânada, Allah-u Taâlâ şöyle buyurdu:
–  “İşte bu sizin zannınızdır ki, Rabbınıza karşı öyle zan beslediniz..
O zan sizi düşürdü.. Dolayısı ile hüsranda kalanlardan oldunuz..”
(  41 / 23 )
Hâsılı: Kötü zan sahipleri, bir hasaret ve bir ziyan hasretinde yanarlar..
Allah’a karşı iyi zan sahiblerinin ise..  MEKASİB CENNETİ yerleridir..



3 –  MEVAHİB  CENNETİ. ME'VA CENNETİ
Adı da verilmiştir..
Bu cennet katı, yukarıda anlatılan iki kattan daha yüksektir.. Çünkü,
Allah-u Taâlâ’nın hibelerine bir nihayet yoktur..
Hatta, hatta öylesine hibe eder ki:  Ne ameli vardır; ne de akidesi..
Bu kimseye yaptığı hibe: Amelleri, itikadı ve daha başka iyilikleri olana
yaptığı hibeden daha fazla olur..
Ben bu cennette; her millete mensup kavimler gördüm.. Âdemoğlu cinsinden
bazı tayfalar da gördüm..
Hatta, Allah-u Taâlâ’dan kendilerine bir hibe varsa.. İtikad ehli ile,
iyi ameller işleyen kimseler de buraya girebilir..
Bunlar oraya gireceği zaman; Allah-u Taâlâ onlara: Vehhab ismi ile tecelli eder..
Başka türlü de olmaz.. Sebebine gelince: Ancak buraya Allah’ın hibesi,
ihsanı ile girilir..
Burası o cennettir ki; Resulullah S.A. efendimiz şöyle buyurdu:
–  “Oraya hiç kimse, ameli ile giremez..”
Sordular:
–  Sende mi giremezsin ya Resulullah?..
Şöyle buyurdu:
–  “Evet ben de.. Ancak, Allah-u Taâlâ beni rahmetine daldırmıştır..”
Bu tabaka, cennetin en çok olduğu yerdir.. Hatta en genişidir..
Ve.. burası:
–  “Rahmetim her şeyi sardı..”   ( 7 / 156 )
Âyeti ile beliren mânanın sırrıdır..
Hatta, aklî, vehmî imkân cihetinden; hakikatlerin verdiği yol odur ki:
Buraya girmeyen hiç bir insan nev’i kalmayacak; amma nasibi varsa..
Allah’ın günlerinden birinde, bu cennete girer..
Vehmi imkân cihetinden gelen hakikatlerin gösterdiği yol budur.
Bizim müşahedemiz ise.. Bundan başkadır..
Şöyle gördük: Her millet ve her ırktan bir taife bu cennette vardı..
O milletlerin hepsi orada değildi.. Yarıdan fazlası da değildi..
Her milletten bir fırka vardı; o kadar..
Haliyle mücazat cenneti böyle değildir..
Orası iyi ameller işleyen kimselere mahsustur.. Oraya yalnız,
ehli olanlar girer..
Çünkü kâr: Mükâfat olmaya daha yakındır..
Sonra.. kâr olması için, bir sermaye lâzımdır..
İKİNCİ  TABAKA’da geçen, MEKASIB  CENNETİ ehlinin sermayesi ise:
İtikadları ile Allah’a güzel zanlarıdır..
Amma bu cennete gelince..
–  HEVAHİB CENNETİ..
Demek istiyorum.. Burası: Cennetlerin tümünden geniştir..
Hatta burası kendi fevkinde bulunan cennetlerin de tümünden geniştir..
Sonra, Kur’anda bu cennetin adı: ME’VA olmuştur..
Zira: Rahmet, her şeyin yuvasıdır..
Nitekim Allah-u Taâlâ şöyle buyurdu:
–  “İman edip yarar iş tutanlara gelince.. Bunlara: ME’VA cenneti vardır..
Bu onların yaptıkları amelin karşılığı olarak, NÜZÜL diye verilir..”
( 32 / 19 )
Burada NÜZÜL: İhsan, ikramdır..
Dikkat edilirse.. burada:
–  “N Ü Z Ü L”
Buyuruldu; ama: CEZA, yani:
Amellerine karşılık..
Buyurulmadı..
Bununla anlatılmak istenen mana şudur: Onları MEVAHİB  CENNETİ’ne
koyacaktır; Mücazat veya Mekasib cennetine değil..
Zira , MEVAHİB  CENNETİ: Yüce Haktan bir ihsandır..
Yüce Hakk’ın hazinesinden akıp gelen bir ikramdır..
Hâsılı: Cömertlik ve hibe, iyi amel işleyenlere mahsus değildir..
Bu manayı anla..



4 –  İSTİHKAK CENNETİ, NAİM CENNETİ yada FITRAT CENNETİ
Adı da verilmiştir..

 Bu cennet: Bundan önce anlatılan cennetlerin en yükseğidir..
Burası: Ne mücazattır; ne de mevhibe..
Belki bu: Bir kavme mahsustur..
Bunlar öyle bir kavimdir ki: Allah-u Taâlâ onları, o haklara göre yaratmıştır..
Aslî bir istihkak yolu ile bu cennete gireceklerdir..
Bunlar, öyle kimselerdir ki: Dünyadan ayrılırken, ruhları aslî fıtrat üzerine kalmıştır..
Bunlardan bazıları, dünya ömrünü; aslî fıtratı şekil değiştirmeden geçirir.
Ancak bu zümrenin pek çoğu: Behlül meczuplar, mecnunlar ve çocuklardır..
Bu cennet ehlinin bazıları da; salih amel, mücahede, riyazat, Allah-u Taâlâ’ya karşı
güzel muamele yolundan nefis teskiyesi yaparlar..
Böyle olunca, onların ruhları, beşeriyet çukurundan çıkıp aslî fıtrata döner..
Aslî fıtratı ise.. Allah-u Taâlâ şöyle anlattı:
–  “Biz insanı, en güzel kıvamda yarattık..”   ( 95 / 4 )
Bundan sonra, onlara beşerî kirin bulaştığı şu âyetle anlatıldı:
–  “Sonra onu aşağıların en aşağısına gönderdik..”   ( 95 / 5 )
Bu duruma düşenler ise.. Şu âyetle tezkiye olmuş kimselerdir..
 

“Onlar ki, iman edip amel-i salih işlediler; bunlara minnetsiz ecir vardır..”(  95 / 6  )
Yani:
–  İSTİHKAK  CENNETİ..
Adı verilen bu cennete girerler..
Bunun daha açık manası şudur: Bu cennet onların hakkıdır..
Ama, minnetle verilen bir hibe değildir..Yapılan amel veya başka bir şeye karşılık
mükâfat yollu bir mücazat da değildir..
Bu zümre.. Yâni: Tezkiye yolu ile, aslî fıtratı bulanı kasdediyorum:
–  E b r a r..
İsmi ile anlatıldı..
–  “Ebrar  NAİM’dedir..”   ( 82 / 13 )
Bunun böyle olması şu sırra dayanır:
Allah-u Taâlâ bu cennet ehline, Hak ismi ile tecelli eyledi..
Durum böyle olunca; oraya hak kazananlardan başkasını koymaktan
 imtina etti.. Asalet yolu ve Allah’ın yarattığı fıtrat bunu gerektiriyor..
Bu cennete girenlerin bir kısmı da: Dünyadan çıkar çıkmaz hemen
 oraya girer..
Bu cennete girenlerin bazıları da; cehennemde bir mikdar
azap gördükten sonra bu cennete girer..

Cehennemde kötülükleri yanar; aslî yaratılışına döner..
Bundan sonra, bu cennete girmeye hak kazanır..
Ama, cehenneme girdikten sonra..
Zikri geçen cennetlerin aksine; bu cennetin tavanı arştır..
Çünkü, onların üstte olanı, alttakinin tavanıdır..
Selâm cennetinin tavanı, huld cennetidir..
Huld cennetinin tavanı ise.. Me’va cennetidir..
Me’va cennetinin tavanı ise.. Bu anlattığımız cennettir..Yâni:
–  İSTİHKAK  CENNETİ..
Adı ile anılan cennet.. Ayrıca bu cennete..
–  FITRAT ve  NAİM  CENNETİ..
Adı dahi verilir..
Bu cennetin, arştan başka tavanı yoktur..


5 –  FİRDEVS CENNETİ, yada MAARİF CENNETİ
Adı da verilmiştir..

Bu cennetin tabanı son derece geniştir..
İnsan orada yükseldikçe, tavanın daraldığını görür..
Hatta o cennetin en üst tavanı, iğne deliğinden daha dardır..
Orada ağaç, ırmak, köşk, huri, gözde bulunmaz.. Ancak,
oradan aşağılarına baktıkları zaman, altta kalan cennetleri görürler.
Ve.. aralarda: Hurîleri, köşkleri, vildanı bulurlar..
Amma MAARİF  CENNETİ böyle şeylerin yeri değildir..
Orada böyle şeyler bulunmaz..Hatta, onun yukarısında da bulunmaz…
Bu cennet arşın kapısındadır..
Bu cennetin tavanı, arş kapısının tavanıdır..
Bu cennet ehli, daimî müşahede içindedirler..
Bunlar, şehidlerdir.. yâni: İlâhî güzelliğin ve ilâhî cemalin şehidleridir..
Nefislerden fena bulma kılıcı ile, Allah sevgisi içinde ölmüşlerdir..
Böyle olunca, yalnız sevgililerini müşahede ederler..
Bu cennetin bir adı da: VESİLE sayılır..
Bu cennet ehli, diğer cennetlerin ehlinden daha azdır.. Bu cennet tabakaları
 yükseldikçe, içindekileri azalır..

6 –  FAZİLET CENNETİ,
Adı da verilmiştir..
Buranın ehli sıdık kimselerdir.. Allah-u Taâlâ onları anlatırken:
–  “Güçlü padişahın katındalar..”   ( 54 / 55 )
Âyeti ile övdü..
Burası, isimlerin cennetidir..
Bu cennet, arş dereceleri üzerine yaygındır..
Bu cennet tabakasından her zümre: Arşın bir derecesi üzerine kurulmuştur…
Buranın ehli, maarif cenneti enlinden, sayı itibarı ile daha azdır..
Ancak, Allah katında bir makam üzere bulunurlar..
Ve.. bu zümrenin adı şudur:
–  İlâhi lezzet ehli..


7 –  SIFATLAR CENNETİ,
Adı da verilmiştir..

Buranın adı: DERECE-İ  RAFİA  ( yüksek derece )  cennetidir..
İsim yönüyle: SIFATLAR  CENNETİ sayılır..
Resim yönüyle: ZAT  CENNETİ sayılır..
Bu cennetin tabanı, arşın içidir..
Bura ehline:
–  İlâhî hakikatlerle tahakkuk edenler..
Denir..  Burada bulunanların sayısı, zikri geçen cennet ehli sayısından daha azdır..
Bu cennetin ehli: Mukarrebun ve ilâhî hilâfete ehil kimselerdir..
Bunlar ilâhî hakikatle, azim sahibi, temkin ehli kimselerdir..
Burada İbrahim’i a.s. gördüm.. Bu mahallin sağında ayakta durmuş,
ortasına bakıyordu..
Sol canibinde ise.. evliyadan ve peygamberlerden bir zümreyi gördüm..
onlar da gözlerini bu cennetin ortasına dikmiş bakıyorlardı..
Resulullah S.A. efendimizi de gördüm..
Bu mahallin tam ortasında idi..
Gözlerini arşa kaldırmıştı..
Bu hali ile o: Kendisine Allah’ın vaad ettiği MAKAM-I  MAHMUD’u taleb ediyordu..

8 –  MAKAM-I  MAHMUD
Adı da verilmiştir..
 
Burası zat cennetidir..
Bu cennetin tabanı, arşın tavanıdır..
Buraya hiç kimsenin yolu yoktur..
Sıfat cennetleri ehlinden  her biri buraya varmak diler..
Sanır ki: Başka şeyle değil, yalnız isimle oraya bağlıdır.. Hatta, herkes oradan
hak taleb eder..
Lâkin orası: Resulullah S.A. efendimize mahsustur..
Bu durum şu hâdis-i şerifinde anlaşılır:
–  “MAKAM-I  MAHMUD  cennette en âlâ mekândır..
Orası yalnız bir kişi içindir..  Umarım ki: O da ben olayım..”
Allah-u Taâlâ ona salât ve selâm eylesin..
Bundan sonra.. orayı, Allah-u Taâlâ’nın kendisine vaad ettiğini haber verdi..
Biz onun sözüne inanır, tasdik ederiz..
Çünkü onu:
–  “Kendi havasından konuşmaz.. Zira o:
Ancak kendisine gelen bir vahiyden başka değildir..”   ( 53 / 3-4 )
Meâlinde gelen âyet-i kerime güzel anlatır..
F A S I L :  III
Bilesin ki..
SURET-İ  MUHAMMEDİYE’den, Allah-u Taâlâ:
Cenneti, cehennemi ve içindekileri yarattığı zaman, ki bunlar, müminlerin
nimeti ve kâfirlerin azabı idi..
Sonra.. Âdem’i a.s.  bu SURET-İ  MUHAMMEDİYE’den bir nüsha olarak yarattı..
Âdem a.s. cennetten inince, ruhlar âleminden ayrıldığı için, hayat sureti de gitti..
Hele bak ki: Âdem a.s. cennette iken, kendi içinde neyi tasavvur eylese..
onu önünde hazır bulurdu..
Bu durum, cennete girenlerin hepsi için olacaktır..
Âdem a.s. dünyaya geldikten sonra, anlatılan hal kendisinde kalmadı.
.
Onun bir şeye suret veren hayatı, cennette zatı ile idi..
Dünyadaki hayatı ise ruhu iledir..
Bir şeye suret veren hayat, dünya ehli için ölü sayılır..
Ancak: Allah’ın ebedî hayatla ihya ettiği; zatına nazarı gibi nazar ettiği,
isim ve sıfatlarının hakikatına erdirdiği kimseler hariç..
Hali anlatıldığı gibi olan kimseye, dünyada iken, cennet ehline verilen
kudret nasibi vardır..
Böyle olan kimse, içinde neyi tasavvur ederse.. Allah-u Taâlâ
onu bu his âlemindemeydana getirir..
Bu bapta sana işaret ettiğimiz manaları anlamaya çalış..
Bir kimse işaret ettiğimizi anlarsa..Bu varlığın gizlisi saklısı
önünde hazır olur.
Allah.. Hak söyler..
Hakkı tesbit eder; yok etmez..

 

CENNETLERİN SAYILARI VE VASIFLARI


Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri Mârifetnâme adlı eserinde Cennetlerin sayılarını, isimlerini, vasıflarını ve içindeki nehirleri, ağaçları, binaları, çeşitli nimetlerini, huri ve gılmanı dört bölümde bildirir.
Birinci bölümde; cennetlerin isimlerini, vasıflarını ve içinde akan ırmakları meyvalı ağaçları, yüksek köşkleri ve güzel elbiseleri beyan eder.
Ey aziz! Tefsir ve hadîs âlimleri ittifakla şöyle bildirmişlerdir: Allahü Teâlâ Arş ve Kürsî altında yedi kat göklerin üstünde Arşı nuru ile birbirinden yüksek sekiz cennet yaratmıştır...




En yükseği Allaü Teâlâ’nın görüleceği Adn Cennetidir.

1 - Birinci Cennet  beyaz  inciden Dârü’l-Celâl’dir.
2 - İkinci Cennet kırmızı yakuttan Dârü’l-Selâm’dır.
3 - Üçüncü Cennet  yeşil zebercedden Cennetü’l-Me’vâ’dır.
4 - Dördüncü Cennet sarı mercandan Cennetü’l-Huld’dur.
5 - Beşinci Cennet beyaz gümüşten Cennetü’l-Na’im’dir.
6 - Altıncı Cennet kırmızı altından Cennetü’l-Firdevs’dir.
7 - Yedinci Cennet sarı miskten Cennetü’l-Karâr’dır.
8 - Sekizinci Cennet el değmemiş inciden Cennetü’l-Adn’dir.

Adn Cenneti etrafı surlarla çevrili bir şehrin ortasında olan bir dağın üzerindeki iç kale gibi, bütün cennetlerin dahilinde ve ortasında olduğu için hepsinde yüksek ve şereflidir. Cennetlerdeki nehirlerin çoğunun kaynağı burasıdır. 

Sözünün eri olanların ve Kur’ân-ı Kerim’i ezberleyen hâfızların makamı ve Allahü Teâlâ’nın zâtının tecelli ettiği mahaldir.
Her Cennetin, uzunluğu ve genişliği yüz yıllık yol alan birer kapısı vardır. Her kapı iki kanatlıdır. Kanatlar yekpâre sarı altından yapılmış, üzerine çeşitli renklerdeki cevherlerle işlenmiş, binlerce nakışlarla süslenmiştir. 

Birinci Cennetin kapısı üzerinde “Lâ ilâhe illâllah Muhammedün Resûlullah” yazılıdır. Diğer kapıların üzerinde “Lâ ilâhe illâllah diyene azab etmem” ibaresi vardır.
Cennetlerin toprağı misk, taşı cevher, bitkisi renk renk çiçekler ve kırmızı zaferândır. Binaların bir kerpici altın, bir kerpici gümüş ve çamuru anberdir. Kasırları el değmemiş inciler, köşkleri sarı yakuttur. 
Kapıları mücevherden olan her kasrın önünden dört nehir akar. Bir âb-ı hayat (hayat suyu), biri hâlis süt, biri tertemiz şarap, biri de saf bal’dır. Nehirlerin etrafı meyvalı ağaçlarla dopdolu ve süslüdür. 

Cennetlerdeki ağaçların dalları kurumaz, yaprakları dökülüp çürümez, meyveleri tükenmez, daima yenmek için hazırdır.
Birbirinin içinde gittikçe yükselen sekiz cennette daha bir çok nehirler vardır. 

Biri Rahmet nehridir. Bütün cennetleri dolaşır suyu hepsinden saf, baldan tatlı kardan beyaz kumu inciden güzeldir. Cennet nehirlerinden biri de Kevser Irmağıdır. 




Hakk Teâlâ bu nehri Habib-i Ekrem (s.a.v.) hazretlerine vermiştir. Nitekim Kevser suresi birinci ayet-i kerimesinde ona hitâb ederek: “Biz sana Kevser’i bağışladık” buyurmuştur. Kevser Irmağının genişliği üçyüz fersahtır. 

Kaynağı Arşın altında olup, Sidreden geçerek Firdevs Cennetine dökülür. Yaydan atılan ok gibi akarak sür’atle Firdevs’i A’lâyı ve altındaki cennetleri dolaşır. Rengi sütten beyaz, tadı şekerden tatlı, anberden daha güzel kokuludur. 

Ondan bir kere içen bir daha susamaz, hiçbir illet ve hastalık görmez, tadı damağından hiç gitmez. Birinci cennetin kapısı yanında kevser nehrinin kenarında renkli cevherlerden yapılmış, yıldızların sayısından daha çok kâseler vardır. Haşir günü bütün ümmetlerin toplanmasındanve Cehennem üzerindeki Sırât’ın geçilmesinden sonra Habîb-i Ekrem (s.a.v.) Cennete girmeden önce ümmeti ile Kevser Irmağından içeceklerdir. Kevser Nehrinin dört bir yanında taze incilerden ve kırmızı yakuttan iç içe sıralanmış yüksek ağaçlar vardır. Bu ağaçların dalları çeşşitli seslerle nağmeler çıkarırlar. Dalların üzerinde cins cins kuşlar, çeşitli lisanlarla teşbih çekerler. 



Cennet nehirlerinin diğerleri Kâfûr Nehri, Tesnîm Nehri, Selsebil Nehri ve Rahîk-i mahtûm (mühürlü duru ve temiz şarap) Nehridir. Cennetler içinde bu nehirlerden başka akan binlerce nehirler ve etraflarında yüzbinlerce yüksek ağaçlar ve güzel meyvalar vardır.
Cennetteki mü’minler için sündüs (sündüs, parlak renkli, çiçekli, sim işlemeli, nakışlı olarak dokunmuş ipek kumaştır.) ve istebrak (istebrak ise sırma işlemeli kaba kumaştır.) gibi kumaşlardan yapılmış binlerce kıymetli elbiseler, milyonlarca lezzetli yiyecek ve temiz içecekler vardır ki, sayısını ancak Hakk Teâlâ bilir. 

Cennetlerin eni, yâni cennetlerin sekiz surundan ikisinin arası yer ve göğün uzunluğu kadardır. Cennetin boyunu ise ancak Allahü Teâlâ bilir. Cennetlerin dereceleri, Kur’ân-ı Kerîm’in ayetlerinin sayısı olan altıbin altı yüz altmışaltı derecedir. Her iki derece arası da beşyüz yıllık yoldur. Cennet ehli, ezberlediği âyet-i kerime sayısınca dereceye kavuşur. 

Böylece Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyen hâfızlar Cennet derecelerinin en yükseğine yâni Adn Cennetinin ortasına kavuşurlar.
Web Traffic Count