20 Kasım 2018 Salı

Cehennem ve Cehennem Azabı ile İlgili bazı Hadisler

Cehennem ve Cehennem Azabı ile İlgili bazı Hadisler


Ammar b. Seyf rivayetinde Ebi Maan İbn Sirin'den Ebu Hureyre (r.a)'nın rivayet ettiğine göre Peygamber (s.a.v) buyurdular:

 “Gam kuyusundan Allah Teâlâ'ya sığının.”
Gam kuyusu nedir?




dediklerinde şöyle buyurdular:

“Cehennemde bir vadidir.
Cehennem her gün ondan 100 defa Allah Teâlâ'ya sığınır.”

Kim oraya girecek ya Resullallah diye sorulduğunda ise şöyle buyurdular:

 “Amelleriyle riyakâr olan kârilerdir. Kur'an hafızlarıdır”







Tirmizî “Garip” dedi. İbn Mace'de aynı manada bir rivayeti vardır.

Bir diğer rivayette “400  defa" hadisin sonunda ise

“Allah'ın en çok kızdığı hafızlar ise zalim İdarecileri ziyaret edenlerdir.”

 Bu isnad zayıftır. Bu hadis başka senetlerle de rivayet edilmiştir.

İmam Ahmet “Zühd” isimli kitabında İmran el-Kasir şöyle dedi:


“Bana gelen haberler göre Cehennemde bir vadi vardır kî,
Cehennem bu vadi gelip beni yer korkusundan günde 400 defa Allah Teâlâ'ya sığınır.
Allah Teâlâ bu vadiyi riyakar hafızlar için hazırlamıştır.”

Bekir b. Muhammed el-Abidin, Süfyan es-Sevrî'den rivayetinde şöyle dedi:


“Cehennemde bir vadi vardır ki,
Cehennem ondan her gün 70 defa Allah Teâlâ'ya sığınır.
Bu vadiye yönetici ve idarecileri ziyaret eden hafızlardır.”

Maruf el-Kerhî (rh.a)'nin hadisinden rivayet ettiğimize göre Bekr b. Hüneys şöyle dedi:


“Cehennem'de bir vadi vardır.
Cehennem o vadiden her gün 7 defa Allah Teâlâ'ya sığınır.
O vadide de bir kuyu vardır.
Vadi ve Cehennem ondan günde 7 defa Allah'a sığınırlar.
O kuyuda da öyle bir yılan vardır,
Vadi, kuyu ve Cehennem ondan günde 7 defa Allah'a sığınırlar.
Hafızların fasık olanları ile başlanır.

Onlar şöyle derler:

“Rabbimiz puta tapanlardan önce bizden başladı”

dediklerinde onlara şöyle denilir:

“Bilenler bilmeyenler gibi değildir ki.”





 

Hennad b. Es-Sırrî, Hümeyd b. Hilaî'den naklettiğine göre Şöyle dedi:


 Bana haber verildiğine göre Ka'b (r.a) şöyle dedi:

 “Cehennemin en aşağı kısmında tandırlar vardır. Bunların darlığı, sizden birinizin mızrağı altında dipçik vazifesi gören demirin deliğinden daha dardır. Ona “Cübbü'ül Hüzün” denir. Bir kavim vardır kî, yaptıklarıyla buraya gireceklerdir.

 İbni Ebi Hatim'de bunu rivayet etmiştir. Onun rivayetinde Hümeyd b. Hilal vardır.

Dedi ki: Ben onu Beşir b. Ka'b'dan başka kimseden rivayet etmedim. O şöyle dedi:

“Cehennemde bir kuyu vardır ki, ona “Cübbül Hüzün” denilmektedir.
O sizden birinizin mızrağı altında dipçik vazifesi gören demirin deliğinden daha dardır.
Allah Teâlâ bunu istediği kullarının üzerine kapatır.






Yada şöyle dedi:

“İstediği kullarının üzerine gazabından kapatır ve onlar oradan ebedi olarak çıkmazlar.”

İbnül Mübarek, Yahya b. Abdullah'ın, İbn Abbas (r.a)dan rivayet ettiğine göre Ebu Hüreyre (r.a) Peygamber (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu bildirdi:


“Cehennemde bir vadi vardır, ona “Lemlem” denilmektedir. Cehennem vadileri, o vadinin sıcağından Allah'a sığınırlar.”

İbn Ebi d-Dünya ve bazı mühaddisler rivayet etmişlerdir. Yahya için zayıf denilmiştir.

İbn Ebi d-Dünya ve bazı mühadislerin ez-Zühri b. Sinan el-Küreyşî'nin rivayetine göre Muhammed b. Vasi'in Ebi Bürde'den o da babasından rivayet ettiğine göre


Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:

“Cehennemde bir vadi vardır. O vadinin bîr kuyusu vardır, o'na “Hebheb” denilmektedir. Bütün zalimleri Cebbarları oraya koymak Allah Teâlâ'nın hakkıdır.”

  (Ezher b. Sınan için zayıf dedi)

Sahih olan İmam Ahmet ve bazı mühaddislerin Hişam b. Hassan'ın Muhammed b. Vasi vasıtasıyla gelen rivayete göre dedi ki:

Bilal b. Ebi Bürde'ye dedim. O'da bana gönderdiğine göre şöyle dedi:

 “Cehennemde bir kuyu vardır ona “Cübbül Hüzün” denilmektedir.
 Mütekebbirler alınıp ateşten olan demir tabutlar içine konulup sonra o kuyuya konulurlar.
Sonra da onların üzerine Cehennem kapatılır. Bunun üzerine Bilal ağladı.”


Amr b. Şüayb babasının, dedesinden rivayet ettiğine göre:


“Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Müstekbirler (zalimler-zulmedenler), kıyamet günü zerre kadar küçültülmüş bir şekilde haşr edilir,
 öyle ki ufak her şey ondan daha büyük olur. sonra Cehennemde kendisine “Bûlis” denilen bîr hücreye götürülür,
ateşin alevleri üstüne yükselir. Ona Cehennem ehlinin bedeninden çıkan irinli su içirilir” .

 İmam Ahmed, Nesai, Tirmizi. Tirmizi hadisin hasen olduğunu söyledi

ve hadis Abdullah b. Amr'dan mevkuf olarak da rivayet edildi. Hadisi başka bir rivayetle şu ifadelerle bildirdi:

 “Cehennemde bûlis denilen bir saray var, ateş onların üstünde yükselir, onlara Cehennem ehlinin bedeninden çıkan çamurdan san bir su İçirilir”.
 İmam Ahmed, Nesai, Tirmizi. Tirmizi hadisin hasen olduğunu söyledi
ve hadis Abdullah b. Amr'dan mevkuf olarak da rivayet edildi.

Yine başka bir rivayette şöyle dedi:


“Cehennemde kendisine bûlis denilen bir kale var, oraya zalimler ve müstekbirler girer, orada alevli ateşler, en şerli şeyler, en ağır üzüntüler, ölümler ve şer ve şer kuyuları vardır.”

İbni Lehi'a şöyle dedi:

“Bize Ebu Kabil şöyle dedi:
 “Bir adamı şöyle derken duydum:
 “Abdullah b. Ömer (r.a)'i şöyle derken duydum:

 “Cehennemde bir hapishane var, orada sadece en şerliler var. Zemini ateşten, tavanı ateşten, duvarları ateştendir. Ondan ateş yükselir”.

 Hadisi, Abdullah b. İmam Ahmed ile İbni Ebi Dünya rivayet ettiler.
 İbni Ebi Dünya ek olarak şunu rivayet eder:

“Oraya girdiklerinde ateşe denilir ki; onların ağızlarının üstüne yüksel”.

 


 



İbrahim b. el-Fadl el-Medeni, Said el-Makberi yoluyla Ebu Hureyre (r.a)'nun şöyle dediğini bildirdi:


“Bana Asım el-Ceşmi şöyle dedi: “Ömer (r.a)'ya Peygamber (s.a.v.)'i şöyle derken duyduğumu bildirdim:

“İnsanların yönetimini elinde bulunduran herkesi
 Allah Teâlâ Cehennem köprüsü üzerinde durdurur, sonra köprüyü bir defa salar,
sarsıntının etkisinden, kurtulan yada kurtulmayan herkesin uzuvları bedeninden ayrılır,
 eğer kurtulanlardan değilse Cehennemde, dibine 70 yılda ulaşılamayacak kadar derin olan kabir kadar karanlık bir kuyuya götürülür.”

Bunun üzerine Ömer (r.a), Salman (r.a) ve Ebu Zer (r.a)'ya şöyle dedi:

 "Siz bunu Rasûlullah (s.a.v)'den duydunuz mu?” dediler ki:
“Evet”. Hadisi İbni Ebi Dünya rivayet etti. İbrahim b. el-Fadl, zayıf bir kimsedir.

İsmail b. Ayyaş, Said b. Yusuf, Yahya b. Ebi Kesir, Ebi Selam yoluyla Hacac b. Abdullah es-Selmali'nin - Kendisi Veda Haccında Peygamber (s.a.v)'i gördü ve onunla birlikte hac farizasını yerine getirdi - şöyle dediğini bildirdi:


“Sufyan b. Mucib -Rasûlullah (s.a.v)'in sahabesinden ve ileri gelenlerindendi -bana şöyle dedi:

“Cehennemde 70 bin vadi vardır. Her vadide 70 bin bolüm vardır. Her bölümde 70 bin yılan ve 70 bin akrep vardır. Kafir ve münafık bunların hepsine girmeden işleri bitmez”.

Ebu Ömer, bu hadisin münker ve sahih olmadığını söyledi.









İbni Ebi Dünya; İsmail b. Ayyaş,
Muhammed b. Amr b. Talha yoluyla Ata b. Yesar'm şöyle dediğini bildirdi:

“Ateşte 70 bin vadi vardır. Her vadide 70 bin bölüm vardır. Her bölümde 70 bin hücre vardır. Her hücrede Cehennem ehlinin yüzünü yiyen bir yılan vardır”.

İbni Mübarek dedi ki: “Bize Avf, Ebi Minhal er-Reyahi'nin şöyle dediğini bildirdi”:


“Bize ulaştığına göre, Cehennem ateşinde vadiler vardır.
Bu vadilerde deve boyunları gibi kalın yılanlar ve Habeşistan katırları gibi akrepler vardır.
Eğer ateş ehlinde biri onların yanına düşse, ortaya çıkar ve onu ısırırlar.
Bunun şiddetinden ve onlardan kurtulmak için ateş sığınır”
. (İbni Ebu Mubarek)

Curcani, A'meş'ten, Mücahid yoluyla Ubeyd b. Umeyr'in şöyle söylediğini bildirdi:


 “Cehennemde büyük bir kuyu var, kuyunun içinde
“Hevvam”, “Buht” gibi yılanlar, Delem katırları gibi akrepler vardır,
ateş ehli ateşten o yılanlara yada sahile sığınırlar,
bunun üzerine yılanlar onları saçlarından ve ağızlarında yakalar,
 ayaklarına kadar onları yüzerler,
bunun üzerine ateşe tekrar geri dönmek için nidada bulunurlar ve şöyle derler:
“Ateş, ateş”, yılanlar ateşin ısısını hissedene kadar onları takip eder, sonra geri inine döner.



 Methar b. el-Heysem b. el-Haccac babasının şöyle söylediğini bildirdi:

“Tavus, Süleyman b. Abdulmelik'e şöyle dedi”Ey mu'minlerin emiri;
Cehennemde büyük bir kuyu var,
O kuyunun ağzından bir taş dibine kadar 70 yılda düşer, biliyor musun Allah onu kimin için yarattı?”
Dedi ki:
“Hayır, sana yazıklar olsun Allah onu kimin için yarattı?”
 Dedi ki:
“Allah onu Kendisine hüküm konusunda ŞİRK koşan, zülüm işleyenler için hazırladı”
 Dedi ki:
 “Bunun üzerine Abdulmeiik ağladı”.
Ebu Nuaym hadisi “el-Hilye” adlı kitabında nakletti.

Ahmed b. el-Hevari şöyle dedi:

“Bana Tayyib Ebu Hasan Ali, Hasan b. Yahya yoluyla Hasan b. Yahya el-Haşani'nin şöyle dediğini bildirdi:
“Cehennemde her evin, her mağaranın, her halkanın, her bağın, her zincirin,
üzerinde sahibinin İsmi yazılıdır”

Ahmed dedi ki:
“Bu rivayeti Ebu Süleyman'a bildirdiğimde ağladı sonra şöyle dedi:
“Sana yazıklar olsun, bunların hepsi bir insana musallat edilse ne olur?
Halka onun boynuna, bağlar ayaklarına ve zincirler boynuna takılsa,
sonra ateşe daha sonra da mağaraya konulsa...”.

 Bundan Allah'a sığınırız.

Elbette Hepsinden doğrusunu Allah bilir!


5 Ekim 2018 Cuma

Hilâl neden İslâm'ın sembolüdür? Hilal ne anlama gelir?


Hilâl neden İslâm'ın sembolüdür? Hilal ne anlama gelir?

İslâm dünyasında ise hilâl motifinin bir sembol olarak 7. yüzyıldan itibaren kullanıldığı görülüyor. İşte Müslümanlar için İslam’ın simgesi ve sembolü olan hilâlin hikâyesi…


Hilâl, Arapça kökenli bir kelimedir. Sözlükte “ayın yeni doğduğu zaman ilk üç günlük yay şeklindeki durumu” olarak tarif edilir.  İslamiyette Ayın değişik hareketleri ibadetlerin başlangıcı ve bitişi olarak görülür ve farklı mânâlarda ifadelendirilir. Hadislerde hilâl, daha çok oruç ve hac zamanının tesbitiyle ilgili olarak geçmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’de, ayın gökyüzündeki düzenli hareketinin insanlar ve özellikle hac için vakit ölçüleri olduğu (el-Bakara 2/189), gökler ve yer yaratıldığı zaman onun hareketlerinin on iki ay meydana gelecek şekilde düzenlendiği (et-Tevbe 9/36) bildirilir. Kur’an’ın doğrudan ve dolaylı ifadelerinde, hadislerde ve bu çerçevede oluşan İslâmî gelenekte namaz vakitleri, oruca başlama ve iftar vakti gibi güneşin hareketlerine ve gece-gündüz ayırımına göre belirlenen bazı ibadetler hariç tutulursa ramazan orucu, hac, zekât, fıtır sadakası, kurban ve bayram namazları gibi edâsı yıl içinde belirli vakitlere bağlanmış olan ibadetlerin, yemin, îlâ, iddet gibi şer‘î muamelelerin vakit ve sürelerini tesbitte kamerî ayların esas alındığı görülür.
Nitekim Hz. Peygamber, “Yüce Allah hilâlleri insanlar için vakit ölçüleri kıldı. 0 halde hilâli görünce oruca başlayın, onu tekrar görünce iftar edin” demiştir (Müsned, IV, 23, 321; Dârekutnî, II, 163; Hâkim, I, 585).

Kamerî ayların ölçü alındığı bu tür ibadet ve muamelelerin zaman veya sürelerinin isabetle tayin edilebilmesi, kamerî ayların başlangıçlarının doğru olarak belirlenmesine bağlı olduğundan hilâlin görülmesi İslâmî gelenekte öteden beri önemli bir yere sahip olmuştur.
Ramazan ve şevval hilâlleri kastedilerek belli başlı hadis kitaplarında yer alan, “Hilâli görünce oruca başlayın; onu tekrar görünce bayram yapın. Eğer hava kapalı ise içinde bulunduğunuz ayı otuz güne tamamlayın” (Buhârî, “Śavm”, 11; Müslim, “Śıyâm”, 17-20) meâlindeki hadis ve benzerlerine rastlamak mümkündür.
Hilâl görülünce Resûl-i Ekrem’in belirttiği gibi tekbir aldıktan sonra şu şekilde dua etmek müstehaptır: “Allahım! Şu yeni hilâli bize iman, İslâm, güvenlik, bereket ve esenlik içinde mübarek eyle. Ey hayır ve rüşd hilâli! Senin de bizim de rabbimiz Allah’tır, bize hayır ve uğur getir” (Tirmizî, “Davât”, 51).
Hilâlin görülmesini konu alan benzer hadisler, kamerî ayların başladığına dair bir hesaplama kolaylığı getirmiş olmakla birlikte ileri dönemlerde hilâlin görülmesi konusunda oluşacak zengin fıkıh kültürü ve bu konuda ileri sürülebilecek farklı görüşler açısından da önemli bir malzeme teşkil etmiştir.

İSLAMİYETTE “HİLÂL” OLARAK SEMBOL

Ayın evreleri içinde dolunay güzellik ve parlaklık, hilâl ise bunlarla birlikte yenilik, doğum ve taze hayat simgesi kabul edilir. Ay tarihte pek çok toplum tarafından tanrı sayılmış ve ayla ilgili birçok mit oluşturulmuştur. Türk mitolojisinde de bu türün örnekleri oldukça fazladır. Bunların bir bölümü Türkler’in ve Moğollar’ın menşei veya ilk yaratılışla ilgilidir. Kırk günlük iken konuşmuş, yakışıklı ve çok kuvvetli efsanevî bir kahraman olan Oğuz Han’ın ışıkla gelen “altun kazılık kız” ile evliliğinden Gün, Ay ve Yıldız doğmuştur. Bu mit Sumer kozmogonisiyle büyük bir benzerlik arzeder (Türker-Küyel, s. 521). Memlükler devrinde Mısır’da yaşamış Türk asıllı Aybeg ed-Devâdârî’nin Türkler’in menşeiyle ilgili olarak anlattığı yaratılış destanına göre insanlığın veya Türkler’in ceddi Ay-Atam’dır (Ögel, I, 485).
Uygur Türkleri Mani ve Buda dinlerini benimsedikten sonra “Kök Tengri”ye “Ay Tengri” demeye başlamışlardır; bunun Hârizmşahlar döneminde devam ettiği görülmektedir (a.g.e., II, 202-203). Bazı kağanlar için “ay tanrıda kut bulmuş” ifadesi kullanılırdı (Kafesoğlu, s. 125-126; Caferoğlu, sy. 1, s. 112-114). Emel Esin’e göre Türkler’in milâttan en az bin yıl önceki atalarınca dahi ayyıldız hükümdarın ve parlaklığın simgesi sayılıyordu; daha sonraki Türk toplumlarında da bu gelenek sürdü. Göktürk boylarından bazılarının damgaları hilâl şeklindeydi ve Uygur tuğları ile Karahanlı bayrağının hilâl alemleri vardı; Karahanlılar’ın sikkelerinde de hilâl motifi bulunmaktaydı (Esin, I, 313 vd.).
Sumerler’in Sâmîler’de Sin’e tekabül eden ay tanrıları Nanna’nın sembolü hilâldi. Mezopotamya’da bulunan tarihî kalıntılar içinde özellikle mühürlerde ve sınır taşları üzerinde hilâle çok sık rastlanmaktadır. Ortadoğu’da değişik adlarla Mısır, Roma ve Yunan medeniyetlerinde görülen gök cisimlerine tapınma geleneğinde ay tanrısı / tanrıçası da hilâl şeklinde tasvir edilirdi (Gray, s. 98-99).
Eski Ortadoğu’da hilâl sadece Mezopotamya’da değil çok geniş bir alanda sembol olarak kullanılmıştır. Mısır’da Thot ay tanrısı, İsis ay tanrıçası idi ve başlarında hilâlle kuşatılmış kurs bulunan bir başlıkla tasvir edilirlerdi. İran’da da hilâl sembolünün önemli bir yeri vardı. Düalist Zerdüştî tasavvuruna göre tanrı Hürmüz’ün iki gözünden biri ay, diğeri güneşti. I ve II. Darius (Dara) gibi bazı Ahamenî hükümdarlarına ve hânedanlarına ait paralarda hükümdar tasvirlerinde tacın üzerinde bir hilâl yer almaktadır (A Survey of Persian Art, VII, 126, 127). Sâsânî paralarının çoğunda da hilâl bulunmaktadır ve bunların bir kısmı yıldızlıdır (a.g.e., VII, 251-252).
Mezopotamyalılar, eski Hintliler ve Amerika kıtası yerlilerinden Mayalar ayın evrelerini takvim ve tarih belirlemede kullanmışlardır; Eski Ahid ve Kur’an’a göre de ay için menziller yaratılmasının hikmeti budur. Mezmurlarda ayın tarih belirlemedeki önemine işaret edilir (104/19). Yahudiler için ayın ilk günüyle bedir günü bayramdı. Bununla birlikte yahudiler hilâli bir sembol olarak kullanmamışlardır.

HİLÂL MUTLULUK, SEVİNÇ VE DİRİLİŞİN SEMBOLÜDÜR

Kur’an’da, “Sana hilâllerden sorarlar. De ki: Onlar insanlar için vakit ölçüleridir …” (el-Bakara 2/189) buyurulur. Ayrıca yılların sayısı ve hesabının bilinmesi için aya menziller tayin edildiği (Yûnus 10/5), onun eğri hurma dalı haline gelinceye kadar inceldiği ve bir yörüngede döndüğü (Yâsîn 36/39-40) belirtilir. Hadislerde hilâl daha çok oruç ve hac zamanının tesbitiyle ilgili olarak geçmektedir (bk. Wensinck, el-MuǾcem, “hilâl” md.). Hilâl Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerinden biri sayılır. Birçok âyette ayın insanların hizmetine sunulduğu belirtilir, ayrıca birkaç yerde onun üzerine yemin edilir (bk. M. F. Abdülbâkī, MuǾcem, “ķmr” md.; ayrıca bk. AY).
Geçmiş kültürlerde farklı bir anlam taşısa da âyet ve hadislerde anlatılan özellikleri sebebiyle hilâlin müslümanlar tarafından mutluluk, sevinç ve dirilişin sembolü olarak kullanılmasında bir sakınca görülmemiş olmalıdır. İbn Hacer el-Askalânî’nin İbn Yûnus’tan naklettiği rivayete göre Hz. Peygamber, kabilesinin elçisi sıfatıyla Medine’ye gelen Sa‘d b. Mâlik b. Ubeysır el-Ezdî’ye kavmine götürmesi için üzerinde hilâl bulunan siyah bir bayrak vermiştir (el-İśâbe, II, 32). Ayyıldız motifinin Hz. Meryem ve Îsâ’yı sembolize ettiği, önceleri İskenderiye’nin, daha sonra da İstanbul’un sembolü olduğu ve Türkler’le müslümanlara Bizans’tan geçtiği ileri sürülmüşse de Abdülhay el-Kettânî yukarıda zikredilen rivayetin bu son iddiayı geçersiz kıldığını belirtmektedir (et-Terâtîbü’l-idâriyye, II, 80). Emevîler’in ayyıldız motifli Sâsânî paralarını kullanmalarında bunun bir payı olsa gerektir.

İSLAM DÜNYASINDA HİLÂLİN KULLANILMASI

Hilâl motifinin bir sembol olarak VII. yüzyıldan itibaren İslâm dünyasında kullanıldığı görülmektedir. Emevîler döneminde Bîşâpûr’da basılan paralar Muâviye, Haccâc ve daha sonra Taberistan Valisi Ömer b. Alâ tarafından kompozisyonları değiştirilmeden ayyıldızlar arasına besmele, kelime-i tevhid veya bazı âyetler eklenerek yeniden darbedildi (Tözen, I, 3, lv. 1-36). Abbâsîler döneminde kendini bağımsız sayan devletler tarafından kesilen sikkeler arasında da hilâl motifi taşıyanlar vardı. Bunlardan X ve XI. yüzyıllara ait Karahanlı sikkelerinde bulunan hilâl motifi içine “lillâh”, “adl”, “ilig” (hükümdar) gibi bazı ibareler yazılmıştı (Esin, I, 355-356).
Musul Zengî Hükümdarı Nâsırüddin Mahmud’un bakır dirhemlerinin bir yüzünde hilâl ortasında taç giymiş hükümdar kompozisyonu bulunmaktaydı (Treasures of Islam, s. 529). Daha sonra Büyük Selçuklular, Hârizmşahlar ve Anadolu Selçukluları’nca benimsendiği anlaşılan hilâl İlhanlı paralarında da yer almıştır. Mîrhând, Gazneli Hükümdarı Sebük Tegin’in hilâli ordusunda bir sembol olarak kullandığını belirtmektedir (Ravżatü’ś-śafâ, IV, 26).

ALTIN HİLÂLLER TAŞIYAN ENDÜLÜS MÜSLÜMANLARI

XI. yüzyılda Roma-Cermen İmparatoru IV. Heinrich ile Papa VII. Gregorius arasında çıkan anlaşmazlıkta papanın krala karşı 1082’de gönderdiği orduda, göğüslerinde altından yapılmış hilâller taşıyan Sicilyalı müslüman askerler de vardı (Yakup Artin Paşa, I/3, s. 39). Fâtımîler’den kalan hilâl biçimi kolyelerle Haçlı seferlerini konu alan minyatürlerdeki müslümanların kalkanlarında görülen aynı tarz motifler bu bilgiyi doğrulamaktadır.

II. Baudouin’in Haçlılar’a bağışladığı ve Dâviyye (Templier, Templar) şövalyelerinin kiliseye çevirdikleri Kubbetü’s-sahre’nin kubbesine altın bir haç yerleştirilmiş (İA, VI, 945), Selâhaddîn-i Eyyûbî Kudüs’ü Haçlılar’dan geri aldığı zaman (583/1187) bu haçı indirip yerine uçları birbirine yakın hilâl şeklinde bir alem koydurmuştu (a.g.e., VI, 960). Bu olaydan çok önce Alparslan 1064’te Ani’yi fethedince camiye çevrilen katedralin kubbesindeki büyük haç indirilip (Urfalı Mateos Vekayinâmesi, s. 121) yerine daha sonra Ahlat’tan getirilen büyük bir hilâl konulmuş (Vardabet, I, 195), ancak Gürcüler’in 1124’te şehri geri alması üzerine alem yine haça çevrilmiştir (Turan, s. 6-7).
Anadolu’daki Türk-İslâm mimarisinde hilâlin karmaşık kompozisyonlar içinde yer aldığı görülür. Meselâ Divriği Ulucamii’ndeki çift başlı kartal kabartmasının iki yanında ve kuyruk başlangıcında olmak üzere üç hilâl bulunmaktadır. Konya İnce Minareli Medrese’de taçkapının iki tarafına simetrik biçimde yerleştirilen bitki (muhtemelen hayat ağacı) motifinin sap kısımlarına bir halkanın perspektif görünümü şeklinde birer hilâl resmedilmiştir. Erzurum Çifte Minareli Medrese’de de simetrik ejderha, hayat ağacı ve üstte çift başlı kartal kompozisyonunda bitki motifinin sap kısmını halka şeklinde bir hilâl sarmakta, iki yanda yer alan motiflerin alt kısımlarına yerleştirilenlerle bu sayı üçe tamamlanmaktadır.
Hilâl şeklindeki bina alemleri en çok Osmanlılar döneminde kullanılmıştır. Bu da bütün İslâm ve Türk-İslâm devletlerinin kültürel mirasçısı olan ve çok geniş bir alana yayılan Osmanlı Devleti’nin hilâl sembolünü cihanşümul hale getirmesiyle açıklanabilir.
XIV. yüzyılın ortalarında yapılan resimli dünya haritasında Kuzey Afrika bölgesinde tek hilâlli, buna karşılık Orta ve Güney Asya ile Uzakdoğu’da üç hilâlli bayrakların yaygın olması dikkat çekmekte, XV. yüzyılda Francesco de Cesanis’in yaptığı Adriyatik çevresiyle ilgili bir haritada ise tek hilâlli bayrakların yanı sıra çift hilâlli bayraklar da görülmektedir (XIV-XVIII. Yüzyıl Portalan ve Deniz Haritaları, s. 42-43). Giorgio Sideri diye anılan Callapoda da Candia’ya ait 1561 tarihli Avrupa ve Kuzey Afrika haritasında, Osmanlılar’ın hâkim olduğu bölgeler kırmızı zemin üstüne sarı veya sarı zemin üstüne siyah birer hilâl ve aynı renklerde köşelere yerleştirilmiş birer puan (Osmanlı sancaklarında bulunan yuvarlak köşe kitâbelerinin stilize edilmiş şekli) motifli bayraklarla gösterilmiştir (a.g.e., s. 84-85).

ENDÜLÜS, MEMLÜK VE OSMANLI SANCAĞINDA HİLÂL VARDI

Daha önce Endülüs müslümanlarının ve Memlükler’in sancaklarında da yer alan hilâl Osmanlı sancaklarında zülfikarla birlikte temel motifti. Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan (envanter nr. 1/824) Yavuz Sultan Selim dönemine ait bir sancakta ortadaki zülfikar motifinin iki yanına ilk ikisi içinde fetih âyeti, diğerleri içinde aynalı yazı tarzında kelime-i tevhid yazılmış olan altı hilâl yer almaktadır. Zülfikarın kabzası ucuna bir, sancağın uç kısmındaki üçgen parçayı ayıran banda ise on adet hilâl motifi yerleştirilmiştir. Büyük hilâllerin ilk ikisi ortasında “Yâ Muhammed” (s.a.v.) ibaresi, diğerlerinde çok şualı yıldızlar yer alır. Küçük hilâller içindeki yıldızlar ise altı şualıdır.
1683 Viyana bozgunu sırasında orada terkedilen sancaklar, içinde kelime-i tevhid yazılı büyük boy hilâl ve Süleyman mührü motifleriyle süslü olup çok şualı yıldızların şuaları arasına da ayrıca hilâller yerleştirilmiştir (Çygulski, s. 37-50, rs. 9). İstanbul Deniz Müzesi’nde yer alan (envanter nr. 682) 14 m. uzunluğunda, 5 m. eninde ve 56,5 kg. ağırlığındaki sancakta da benzer tarzda çok sayıda hilâl motifi vardır. Sancak III. Mustafa için Bağdat’ta dokunmuştu (Atasoy, s. 42-43). Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan II. Süleyman ve Sultan İbrâhim gibi bazı padişahlara ait merasim kaftanlarında ve bunların kullandığı bazı sırmalı eşyada iç içe büyük boy hilâllerle küçük çintemani desenleri yer almaktadır (envanter nr. 13/486, 13/514, 13/1891, 31/48, 31/71). Aynı müzede XVI. yüzyıla ait ahşap tahtta da siyah zemin üzerine kakma fildişi çintemani motifleri işlenmiştir (envanter nr. 2/2879).

HİLÂLİN BATI KÜLTÜRÜNE ETKİSİ

Haçlı seferlerinden ve Osmanlılar’la ilişkilerinden sonra Doğu hayranlığının Batı kültüründe açık bir şekilde görülen yansımaları içinde hilâl motifi de yer almaktadır. 1509-1513 yıllarına ait bir grup Fransız dokuması üzerindeki tasvirler bunlardandır. Altı duvar örtüsünden oluşan ve “Lady with the Unicorn” adıyla tanınan dokumalarda beş duyu anlatılır. Kırmızı zemin üzerinde lâcivert kuşaklara üçer beyaz hilâl motifi yerleştirilmiş olan ve halen Paris’te Cluny Museum’da muhafaza edilen dokumalarda bayrak direkleri de hilâllerle süslenmiştir (Clark, lv. 8; Mitchell, s. 218, lv. 5).

XVI. yüzyıl ortalarında Batı’da yapılan Kanûnî Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan gravürlerinde de hilâl motifine çokça yer verilmiştir. Bunlardan birinde padişahın resminin yanına üç hilâlli bir arma yerleştirilmiştir. Hürrem Sultan’ın giydiği elbise de hilâl motifleriyle süslüdür (Ward, s. 17, 51). Bir diğerinde padişah cuma namazına giderken elinde hilâl alemli bir âsa taşır (a.g.e., s. 50). Bir başka minyatürde ise Süleymaniye Camii’nin göründüğü bir kapının önünde ayakta duran padişahın arkasındaki kapıda başı hilâllerle süslü bir fil tasvir edilmiştir. Sancakta ve kapı üzerinde de hilâl bulunur (a.g.e., s. 48).

III. Selim ordu ve donanmada yıldızlı hilâli amblem olarak kullandı; onun mühr-i hümâyununun üst kısmında hilâl ve altı köşeli yıldız yer almaktadır (Kütükoğlu, s. 86; Özdemir, s. 77, 79). II. Mahmud döneminde beratlarda bile ayyıldız motifi kullanılmıştır. Nitekim böyle bir beratta tuğranın üzerinde arma ve onun üzerinde de en üstte birbirine dönük iki hilâl arasında on dört köşeli bir yıldız bulunmaktadır. Ayrıca armanın her iki yanında ve tepesinde birer ayyıldız mevcuttur (Özdemir, s. 82). 1835’te Osmanlı elçisi olarak Paris’e gönderilen Mustafa Reşid Paşa’nın mühründe hilâl içinde beş şualı yıldız görülmektedir (Kütükoğlu, s. 90).

BATI’DA HRİSTİYANLIĞIN SEMBOLÜ HAÇ, DOĞU’DA İSLAM’IN SEMBOLÜ HİLÂL OLDU

Günümüzde hıristiyan dünyasının Kızılhaç’ına mukabil kurulan Kızılay (Hilâl-i Ahmer), içki ve uyuşturucularla mücadele etme amacını güden Yeşilay (Hilâl-i Ahdar) gibi müesseselerin sembolü olarak kullanılan hilâl bazan tek, bazan da bir veya birkaç yıldızla birlikte Azerbaycan, Cezayir, Kamerun, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Malezya, Moritanya, Pakistan, Singapur, Tunus, Türkmenistan gibi İslâm ülkelerinin bayrak motiflerini meydana getirmektedir.
Hilâl XI. yüzyıldan itibaren Doğu’da ve Batı’da Hıristiyanlığın sembolü olan haça karşı İslâmiyet’in sembolü olarak kullanılmış ve bu durum özellikle İstanbul’un fethinden sonra giderek yaygınlaşmıştır (Yakup Artin Paşa, I/3, s. 39, 49). Hilâlin ibadet takvimindeki rolü, Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerde Allah’ın âyetlerinden biri şeklinde gösterilmesi ve ona yemin edilmesi, ayrıca Hz. Peygamber’in Sa‘d b. Mâlik b. Ubeysır el-Ezdî’ye üzerinde hilâl bulunan bir sancak vermesi sebebiyle müslümanlar tarafından İslâm’ın sembolü kabul edildiği söylenebilir.
Kaynak: Nebi Bozkurt, Diyanet İslam Ansiklopedisi

15 Eylül 2018 Cumartesi

Arabanızdaki Uyarı lambaları ne anlama geliyor? Neyi gösteriyor?

Arabanızdaki Uyarı lambaları ne anlama geliyor? Neyi gösteriyor?

Araçlardan hem arıza hem de bilgilendirme maksadıyla birçok ikaz lambası bulunuyor. Bu lambaların ne anlama geldiğini bilmeniz oldukça önemli.

Bu lambalar, kendilerine görev sırası geldiği zaman yanıyor, ancak ne anlama geldiğini bilmeniz gerekli müdahale için oldukça önemli.

İşte Uyarı lambaları ve anlamları...